Ana içeriğe atla

Kayıtlar

sun is shining again though the mist and cold from the last winter r not long gone yet people are laughing again though the dark memories  from the last winter yet not be forgotten now on  I wont be drinking my whisky neat it’ll be on the rocks and I will be watching the setting sun in some aegean town sitting on some ancient rocks now on my morning coffees wont be hot or my shower songs moody i’ll be shooting my espresso’s w company of derulo’s under the morning sun,  and now on during the golden hours u can find me watching the sea and while apollo rides  his four-horse chariot to the west helios will be busy painting my white wine to blush, with his sunshine
En son yayınlar

dün, bugün, yarın

 "Bu muazzam boşluk içindeki kaybolmuşluğumuzda, bizi bizden kurtarmak için yardım etmeye gelecek kimse yok." demişti Carl Sagan. Ben kimim? Nereden geldim? Evren beni nereye doğru sürüklüyor? Kozmik bir kaos içerisinde savrulup giden bu yıldız tozu üzerindeki ben, Pasifik'in tabanındaki isimsiz bir kum tanesinden daha mı değerliyim? Bir zamanlar bütün bu soruların cevaplarını yarın bulacağımı sanardım. Sezar'ın hayaletinin dolaştığı sokaklarda veya antik bir metnin satırlarının arasında, kesinlikle oralarda bir yerlerde olmalıydılar! Zaman aktı, yarın bugüne; bugünse düne evrildi. Dünün üzerinden ise nice kitap ve nice insan geçti. Geçmiş alev aldı, küle dönüştü. O küllerden ise birer zümrüdüanka misali yeni fikirler doğdu. Cevap oldukça kadim, bir o kadar da basit. Cevap aslında ne Ahit Sandığı'nın içinde saklı, ne Olimpos'un zirvesinde, ne de Atlantis'in dibinde. Cevap aslen küçük bir çocuğun o saf zihnindeki veya Himalayalar'ın zirvesinde yaşayan b...

bekle.

 Beklemekten ibaret insanoğlunun yaşamı.  Doğduğumuz günden beri. Bazen önümüzdeki o pazartesiyi, bazen o cumayı. Alkolün tekrardan damarlarımıza işleyeceği o geceyi, o sınavı o kadını veya  o adamı, bazen "o" olmadığını bildiğimiz bazen de "o" olmasını dilediğimiz insanı. Harp vakti, askerler bilirler en çok da beklemeyi. Sonraki çatışmayı, Sonraki yemeği, Ailelerine kavuşacakları o günü. Ve ummasalarsa da beklerler, beaber uyudukları o adamların, Ölecekleri cepheyi. Kim bilir, anlatabilmeyi beklemişizdir belki de, henüz küçükken. Konuşur durur zira etrafımızdaki herkes. İfade edebiliyorlardır hislerini, ne istediklerini. Bazen de böyledir hayat. Elde ederiz istediklerimizi. Öğreniriz, biliriz artık konuşmayı. Lakin nedir geçen elimize? Kaçımız hissettiğimiz kadar ifade edebiliriz,  o en derinlerde yatan hisleri, yaraları?  Kendimize bile geldiğinde yeri.  Yeri gelir korkarız, Yargılamasından  korkarız insanoğlunun.  İçimize atar bir kısmını, kız...

Savaşçıların Kanı

      Her milletin kahramanları tarihlerinde önemli bir yer tutarlar. Kahraman azınlığın çok büyük bir çoğunluğunu ise askerler oluşturur. Irk ve din ayrımı yapmaksızın bütün kahramanlarsa saygıyı hak ederler ve kutsal saydıkları değerler uğruna kanıyla toprağı birleştirmeyi göze almış bütün insanlar inandıkları değerler kadar yücedirler. Bilinmelidir ki savaşçılar, din adamlarından, âlimlerden ve bilumum şeyhten daha kutsallardır; bu kutsallık ise dinle alakalı değildir zira bazı değerler bütün dinlerin üzerindedir. Julius Evola’nın da dediği gibi: Kahramanların kanı Tanrı'ya filozofların mürekkebi ve inananların dualarından daha yakındır.   Ülkelerin politikaları yüzünden ise hiçbir savaşçıya düşmanlık beslenemez. Bütün savaşçılar, birbirleriyle savaşanlar dâhil olmak üzere, kardeşlerdir. Bu kardeşliğin temelindeyse kan değil ruh yatar. İdealler ve amaçlar farklı olsa da ruh birdir ve her şeyin üzerindedir. Bir savaşçı olan Atatürk, 1915 yı...

La Résistance

Yaşam sahibi tüm varlıkların hayatı tek bir kavram etrafında döner, direniş.   Bundan 50.000 yıl önce yaşamış atalarımız hayatta kalmak için direndi. Yemek bulup, vahşi hayvanlara yem olmamak için doğayla savaşıp galip geldiler.   10.000 yıl önce topraklar için savaşmaya başladık. İnsan insanı öldürdü, kardeş kardeşi katletti. Bir kısmımız yendi, bir kısmımız tarihin derin çöplüğüne gömüldü. Ama saldıran da savunan da ölümüne direndi.   80 yıl önce ise insanoğlu fikirleri için direndi. Naziler kızılları avladı, Franco'nun askerleri direnişçileri. Polonya toprakları için direndi, Almanlar dünya hakimiyeti, Ruslar ise yoldaşları ve halklarının can güvencesi için. Bugünse verilen savaş sisteme karşı, direniş yöneticilere. Sanılanın aslına sistem bir halka değil, halkalardan oluşan bir zincir. Çarklardan oluşan bir makine. İçinden çıkmak mümkün değil. Sistemi yıkmak isteyenlerin yapabileceği en büyük şey içinde bulunduğu çarktan, başka bir çarka geçmek...

Silahlı Kuvvetler Hakkında notlar

  Militum Ordular savaşın kaynağı değil barışın teminatıdır. Bu konuyu net bir şekilde anlayabilmek için Ceza Hukuku'nun felsefesini net bir şekilde kavramak gerekir. Ceza Hukuku'nun ana amacı " suçluyu cezalandırmak " değil, ceza tehdidi ile suçun işlenmeden önüne geçmektir. Silahlı Kuvvetler'in de varlığının temel sebebi budur. Güçlü ordu, sürekli savaşarak galip gelen ordu değil, kuvvetinin büyüklüğü sayesinde kimsenin saldırmaya cüret edememesinin sonucu olarak barışı temin eden ordudur. Bu sebeple de anti-militarist fikirlerle askeri ve askerliği sürekli olarak karalayıp canavar gibi göstermek saçmadır; zira özlem duyulan barışı getirebilecek tek yapı  militer kuvvetlerdir . İlber Ortaylı'nın da söylediği gibi   Demilitarizasyon  çabaları da aynı şekilde saçma ve fevkalade anlamsız bir süreçtir.   Politicia Bu yazıyı Atatürkçü, demokrat ve cumhuriyet tarihi boyunca yaşanmış bütün darbe ve darbe girişimlerinin karşısında biri olarak okuduğum tarihin ...

Yeraltı Denemesi

Hepimiz ölü bedenleriz aslında. Kişisel egolarımızınızın kurbanı olmuş, kendi benliklerimizin katlettiği ruhsuz cesetleriz. Yüz yüzeyken birbirimizi çok severiz. Ama o sevdiğimiz insanların arkasından en ufak hatalarında konuşmayı ihmal etmeyiz. Hepimiz aynıyız, hani ölümün yolu ne olursa olsun asıl sebebi kalbin durmasıdır ya. Öyle bir durum bu da. Sıradanız. Ekmek aldığımız bakkaldan, televizyonlarda gördüğümüz intihardan başka çaresi kalmadığı için canına kıyan insanlardan zerre farkımız yok. Kendimizi farklı sanıyoruz çünkü özel olduğumuzu sanmamız için yetiştirildik. Hepimiz aslında çok zekiydik de çalışmıyorduk işte. Hiç bir zaman milyoner olamayacağız. Hiç bir zaman gazete manşetlerinde isimlerimiz yazmayacak, mega yatlarımızda tatiller yapamayacağız. Hiç bir zaman ettiğimiz dua kabul olmayacak. Bizi seveni sevmeyi beceremeyeceğiz. Bizim sevdiğimiz de bizi sevmeyecek. Dünya toz pembe  değil, boktan ve adaletsiz. Baklava çalan çocuğun on beş yıl hapis yattığı bu dünyada...