Ana içeriğe atla

Yeraltı Denemesi



Hepimiz ölü bedenleriz aslında. Kişisel egolarımızınızın kurbanı olmuş, kendi benliklerimizin katlettiği ruhsuz cesetleriz. Yüz yüzeyken birbirimizi çok severiz. Ama o sevdiğimiz insanların arkasından en ufak hatalarında konuşmayı ihmal etmeyiz. Hepimiz aynıyız, hani ölümün yolu ne olursa olsun asıl sebebi kalbin durmasıdır ya. Öyle bir durum bu da. Sıradanız. Ekmek aldığımız bakkaldan, televizyonlarda gördüğümüz intihardan başka çaresi kalmadığı için canına kıyan insanlardan zerre farkımız yok. Kendimizi farklı sanıyoruz çünkü özel olduğumuzu sanmamız için yetiştirildik. Hepimiz aslında çok zekiydik de çalışmıyorduk işte. Hiç bir zaman milyoner olamayacağız. Hiç bir zaman gazete manşetlerinde isimlerimiz yazmayacak, mega yatlarımızda tatiller yapamayacağız. Hiç bir zaman ettiğimiz dua kabul olmayacak. Bizi seveni sevmeyi beceremeyeceğiz. Bizim sevdiğimiz de bizi sevmeyecek. Dünya toz pembe  değil, boktan ve adaletsiz. Baklava çalan çocuğun on beş yıl hapis yattığı bu dünyada on beş yaşındaki kızı taciz eden dallamalar elini kolunu sallayarak dışarı çıkacak. İyiler hiç kazanmayacak. Ne kadar çalıştığının bir önemi olmayacak, doğru yerlerde tanıdıkları olanlar her zaman önüne geçecek. Emeğinin karşılığını asla tam olarak alamayacaksın. Ve üç güne yok olacak dünyaya iz bırakmak için çabalarken bir de bakmışsın seksen yaşında, geçmişi pişmanlıklarla dolu yaşlı, huysuz bir adam olmuşsun. Ve bir gün eski bir dost tekrardan ziyaretine gelecek. Zili çalmadan, kapıyı bile tıklatmadan. Ürpertici bir sessizlik içinde süzülecek içeri. Soğukkanlılıkla teslim edeceksin yıllardır taşıdığın o kutsal emaneti. Zaten yıllar önce ölmüş olan ruhun bedenini terkederken son bir nefes vereceksin. Belki de o kısacık zaman diliminde küfredeceksin. Galaksiye, düzene, insanlığa. Aklına o anda her kim geldiyse ona. Ve sonrasında sessizlik. Mutlak ve sonsuz bir sessizlik.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

sun is shining again though the mist and cold from the last winter r not long gone yet people are laughing again though the dark memories  from the last winter yet not be forgotten now on  I wont be drinking my whisky neat it’ll be on the rocks and I will be watching the setting sun in some aegean town sitting on some ancient rocks now on my morning coffees wont be hot or my shower songs moody i’ll be shooting my espresso’s w company of derulo’s under the morning sun,  and now on during the golden hours u can find me watching the sea and while apollo rides  his four-horse chariot to the west helios will be busy painting my white wine to blush, with his sunshine

Savaşçıların Kanı

      Her milletin kahramanları tarihlerinde önemli bir yer tutarlar. Kahraman azınlığın çok büyük bir çoğunluğunu ise askerler oluşturur. Irk ve din ayrımı yapmaksızın bütün kahramanlarsa saygıyı hak ederler ve kutsal saydıkları değerler uğruna kanıyla toprağı birleştirmeyi göze almış bütün insanlar inandıkları değerler kadar yücedirler. Bilinmelidir ki savaşçılar, din adamlarından, âlimlerden ve bilumum şeyhten daha kutsallardır; bu kutsallık ise dinle alakalı değildir zira bazı değerler bütün dinlerin üzerindedir. Julius Evola’nın da dediği gibi: Kahramanların kanı Tanrı'ya filozofların mürekkebi ve inananların dualarından daha yakındır.   Ülkelerin politikaları yüzünden ise hiçbir savaşçıya düşmanlık beslenemez. Bütün savaşçılar, birbirleriyle savaşanlar dâhil olmak üzere, kardeşlerdir. Bu kardeşliğin temelindeyse kan değil ruh yatar. İdealler ve amaçlar farklı olsa da ruh birdir ve her şeyin üzerindedir. Bir savaşçı olan Atatürk, 1915 yı...

La Résistance

Yaşam sahibi tüm varlıkların hayatı tek bir kavram etrafında döner, direniş.   Bundan 50.000 yıl önce yaşamış atalarımız hayatta kalmak için direndi. Yemek bulup, vahşi hayvanlara yem olmamak için doğayla savaşıp galip geldiler.   10.000 yıl önce topraklar için savaşmaya başladık. İnsan insanı öldürdü, kardeş kardeşi katletti. Bir kısmımız yendi, bir kısmımız tarihin derin çöplüğüne gömüldü. Ama saldıran da savunan da ölümüne direndi.   80 yıl önce ise insanoğlu fikirleri için direndi. Naziler kızılları avladı, Franco'nun askerleri direnişçileri. Polonya toprakları için direndi, Almanlar dünya hakimiyeti, Ruslar ise yoldaşları ve halklarının can güvencesi için. Bugünse verilen savaş sisteme karşı, direniş yöneticilere. Sanılanın aslına sistem bir halka değil, halkalardan oluşan bir zincir. Çarklardan oluşan bir makine. İçinden çıkmak mümkün değil. Sistemi yıkmak isteyenlerin yapabileceği en büyük şey içinde bulunduğu çarktan, başka bir çarka geçmek...